Hz. Süleyman’a başvuran iki kadın aynı çocuk üzerinde annelik iddiasında bulunur. “Çocuğu kılıçla ikiye bölelim, yarı yarıya paylaşın” denilince kadınlardan biri davadan hemen vazgeçer ve “annesi ben değilim” der. Hz. Süleyman çocuğun “annesi değilim” diyen kadına verilmesine hükmeder. Çünkü ancak gerçek bir anne çocuğu zarar görmesinden diye hakkından feragat edebilir.
Bugün karşı karşıya olduğu saldırı, ülkeyi gerçekten sevenlerin fedakârlıklarda bulunmasını kaçınılmaz kılıyor. Hiçbir komplo teorisine başvurmaksızın yalnızca olup bitenlere bakarak Türkiye Cumhuriyeti’nin yoğun bir saldırı altında olduğunu görmek zor değil.
Meşru siyasi iktidarın, gayrimeşru yöntemlerle (darbe, terör, ayaklanma, ekonomik kriz, iç savaş vs) düşürülmesinin yol açacağı sonuçları yalnızca “beğenmediği iktidar sahiplerinin mağlup olmasından duyacağı haz” perspektifinden değerlendirenlerin, her türden hileli yönlendirmenin peşinden gitmesi işleri zorlaştırıyor.
Ülkede yıllardır yürütülen ve son dönemde dozajı artırılan beşinci kol faaliyetlerini yöneten aklın, belirli bir kesimi “olgular üzerinden değil algılar üzerinden” düşünmeye alıştırdığı ve bunda hatırı sayılır başarı sağladığı açık.
Hiçbir zaman sonuca bağlanmayacak polemiklerle toplumun sinir uçlarını sürekli açık tutmak, beşinci kolcuların son taktiği. Ülkenin ikinci büyük partisinin lideri, katıldığı TV programında, “üslubumuzu bilerek sertleştiriyoruz, bu bir taktik” dedi. Bu siyasi lider beşinci kolcu olmayabilir ama onların amaçlarına hizmeti sorun etmediği ortada.
Olgulara sağduyulu ve mantıklı yaklaşmak yerine, propaganda bombardımanıyla oluşturulan algıları adeta çiğnemeden yutmanın son örneğini şu meşum istismar vakasında yaşadık son olarak.
Çocuklara cinsel istismarda bulunan bir sapığın, hükümetin desteklediği bir vakıfta öğretmenlik yapıyor olması her yönüyle tepe tepe kullanıldı.
Önce 10 olan mağdur çocuk sayısı (sanki 1 bile olması yeterince vahim değilmiş gibi) sürekli “45 çocuk” diye pompalandı. Sonra “Böyle bir olaya rastlandı diye hayır işleriyle anılan bir vakfı karalamak doğru değil” ifadesinden “Bir kere tecavüzden bir şey olmaz” sonucu çıkarıldı.
Bu meşum olayda ihmali, kusuru bulunan ne kadar yönetici varsa en sert biçimde eleştirilebilirdi. (Nitekim bir TV programında bir muhalif bunu layıkıyla yaptı) Ancak çoğunluk böyle yapmak yerine “zaten bunların hepsi tecavüzcü” kampanyası başlattı.
Derken on küsur gün “önüne yatmak” tartışması sürdü. Bakanın vakfın karalanmaması gerektiğini anlatırken kurduğu cümleleri “Bir kere tecavüzden bir şey olmaz” dedi diye sitelerine başlık yapanlar, bu kez “önüne yatmak” deyiminin ne kadar masum olduğunu anlatmaya koyuldu. Duayen! Yazarlar “Nasıl olsa bir kereden bir şey olmaz yatıver önüne” diye yazdılar.
Sonuçta kimsenin fikri, görüşü değişmedi ama toplumun sinir uçları açık tutulmuş oldu. Bu kez hiçbir tevile yer bırakmayacak biçimde sarf edilen “altına yattılar” ifadesi yeni bir gerginlik zokası olarak atıldı önümüze.
İşte bu noktada gerçekten bu ülkeyi sevenlerin, hiçbir sonuca ulaşılması mümkün olmayan polemiklerden uzak durması, beşinci kolcuların son olarak denedikleri gerilim taktiğini de akim bırakacaktır. Ülkenin zarar görmesindense “lafın altında kalmak” ya da “polemik kaybetmek” gerçek vatanseverlerin tercihi olsa gerektir.