4 Şubat – 10 Şubat tarihleri arası Mobbing Haftası.
Çorbada bizim de tuzumuz olsun babında, bir önceki yazımda ben de mobbinge dair bazı bilgilerimi paylaşmıştım. Sen misin yazan? Sen misin arı kovanına çomak sokan?
Bir haftadır telefonumun zaten eskiyen bataryası artık mesajların, çağrıların yoğunluğuna hepten dayanamaz oldu ve iflasın eşiğine geldi. Meğerse kurum içi kanser dediğimiz Mobbing, ne çok yayılmış!
Tahmin ediyor, gözlemliyorduk zaten de ama inanın geldiğimiz nokta itibari ile durum o kadar vahim, o kadar tehlikeli boyutlarda ki…
Memuriyet yıllarımızda Ankara’ya sıkça gider; kurumu, bürokrasiyi, devleti, kasveti, kurum içi fokurdamaları falan hep Ankara’da görür ve halimize şükrederek dönerdik taşradaki evimize. Hemen her kurumun, her bakanlığın, her genel müdürlüğün bir aktifleri bir de aktif olmayanları olduğunu ve aritmetiğin hep günden güne aktif olmayanlar lehine geliştiğini ibretle izler, kaygı da duyardık.
Aktif olmayanlar, görevden azledilenler, eski yöneticiler, gözden uzak tutulanlar, muhalifler, ne derseniz deyin işte! Sayıları şimdi tavan yapmış durumda. Eskiden az da olsa fırsat bekleyenleri vardı. Hani gün gelip de ibrenin kendilerine dönmesini bekleyenler.
Kendilerinin yeniden keşfedileceğini bekleyip rövanşist duygularla beslenip duranlar. Artık rollerini iyice kanıksamış, sayıları da inanılmaz derecede artınca ümitlerini de iyice kesmiş durumdalar.
Aktif görünenlerin bir kısımları da zaten hep “mış” görünerek aslında bunlarla içiçe durumdalar. Yani anlayacağınız kurumlar, Allaha Emanet! Ve artık sadece Ankara’da değil, hemen bütün illerde aynı tabloyu görür olduk ne yazık!
Her ilde yatan, gözden uzak tutulan, yok sayılan, arada bir fırsat bekleyen, huzursuz, gergin ve işin ürkütücü yanı, sayıları giderek artan pasif kamu görevlileri var.
Teorisyenler, sırça köşklerde oturanlar boyuna entegrasyondan bahsedip, yeni kurumlar, yeni kanunlar, mevzuatlar falan geliştirip dursunlar usanmadan.
Kimin umurunda ki?
Bu kurumlarla, böylesi yapılara sahip kurumlarla mı hayata geçirecekler? Kurumları idare edenler, durumları da idare ediyor.
Kâğıt üzerinde kurulmuş görünen, web sayfasında aktif görünen, kapısında levhası asılı olan hemen hiçbir birim maalesef iş yapamaz halde ve olan ne yazık buralardan hizmet alan, hizmet bekleyen zavallılara oluyor.
Sadece uyanıklar faydalanıyor bu durumdan! İşini bilenler. Durumdan vazife çıkarıp, krizi fırsata çevirenler! Hâlbuki aldığımız göçlerle demografik yapımız daha da dinamikleşiyor.
Daha iri, daha diri olmamız kaçınılmaz. Şartlar bizi daha etkin, daha güçlü olmaya zorluyor ama içimiz kupkuru, içimiz boş.
Koca bir ülke, koca bir miras, koca bir ülkü sadece birkaç kişinin gayretine mi bırakılacak?
Eskiden sadece bürokrasi için söylenen: “Biri çalışır, dokuzu yatar” sözünü yoksa şimdi milli politikamız mı yapacağız?
Kurumlarımız, kurum olmak zorunda! Markalaşan kurumsal kültürlerimiz olmak zorunda. Bir olmamızın da, diri olmamızın da, iri olmamızın da, hep birlikte Türkiye olmamızın da tek koşulu bu.
Kurumları kanser hücreleriyle dolu, kurumları kifayetsiz muhterislere emanet bir devlet yapımız ancak düşmanlarına cesaret verir. İşleri güçleri durumu idare etmek olanların, kurumları da sadece idare edip, günü kurtaracakları çok açık!
İdarecilerin çok olduğu bir yapıya tek yönetici bile çok gelirken, yöneticilerin çok olduğu bir yapıda ise yönetim daha güçlüdür.
Biz güçlü bir milletiz! Güçlü bir tarihimiz, güçlü ideallerimiz var. Güçlü bir yönetimi hak etmiyor muyuz? Kendi kurumlarındaki mazlumların seslerine kulaklarını tıkayıp idare edenlerin, dünya mazlumlarının feryatlarına karşı durumu idare etmekten başka ellerinden ne gelebilir ki?
“Güçlü Türkiye için güçlü yönetimlere, güçlü yönetimler için ise güçlü şahsiyetlere, güçlü kurumsal kültürlere ihtiyaç var” diyerek bitirsek çok mu hamaset yapmış oluruz?
Takdir sizin! Siz de beni idare edin!
02.02.2020
Erdal ÇİL
[email protected]