Karar aldık ve evde hiç birimiz ne tablet ne bilgisayar ne cep telefonu ile vakit geçireceğiz. Evin işlerine ortak olacağız, sohbet edeceğiz, film izleyeceğiz, eskiden çocuklar henüz yeni okula başladıkları zamanlar yaptığımız gibi birlikte kitap okuyacağız.
Bunca yıllık eşimin mutluluğunu bir görseydiniz. Bu işten doğal olarak en karlı çıkan eşim olmuştu ama o mutluluğun da geri dönüşü muhteşem olmuş kazandığı artı zamanlarla bize sunduğu hem yemek kalitesinde gözle görülür bir artış hem de akşam yemek sonrası ikramlarında hazır endüstriyel gıdalardan ev işi, el işlerine dönmüş olmanın hazzını yaşar olmuştuk.
Velhasıl ev, eve benzemiş fiiliyatta da yeniden aile olmuştuk.
Ama bir akşam: akşam yemek vakti eve henüz adımımı atar atmaz çocukların birinin o biraz geride duran hali dikkatimi çekmiş, yemek öncesi sebebini öğrenme çabalarım sonuçsuz kalınca girişimlerimi yemeğe bırakmış, yemekte de çocuğun olumsuz halinin devamı ısrarla sürdüğünden eşimin de uyarısıyla yemek sonrası konuşuruza kalmıştı.
Bulaşık makinasının çalışmasıyla birlikte geçtiğimiz salonda evimizin ilk çocuğu, akşamın en mahzun yüzü biricik kızımın yanına oturup kolumu omzuna attığımda eşim konuya giriş yapmıştı.
Çocuğun kullandığı GSM firması eski kullandığı hattın eski borçlarını ve cayma bedellerini faiziyle birlikte tahsil etmek istemiş, üç gündür çocuğun ısrarlı girişimleri, ödediği faturaları, sözleşmeleri, eski adresin terk edildiğine dair adres bilgi değişiklikleri vs. sonuç vermemiş ve annemizin de destekleriyle az bir yüklü miktar ücret gün içinde ödenerek icra kararı kaldırılmıştı.
Aslında kutlanması gereken bir olaydı neticede. Evimiz, ailemiz böylesi kara ve çirkin bir durumdan sonuç itibariyle annemizin de maddi manevi desteğiyle kurtulmuştu. Adamlar aslında kızın kapama ile ilgili girişimlerini tam dikkate almamışlar, adres değişikliği belgelerini de kayıp etmişler, boş yere tam bir yıl kızımı eski okuduğu şehirdeki adresinde aramışlar falan ama neticede de alacaklarından zerre ödün vermemişler aslında zaferlerini kazanmışlardı.
Çocuk anlattıkça ve bizim de çok üzülmediğimizi ve maddi zararı olgunlukla karşıladığımızı görünce biraz rahatlamıştı.
Annesinin yanında can kulağı ile bizi dinleyen diğer çocuğuma göz kırparak hatırını sorduğumda, yüzünü benden kaçırdı. Hayırdır dediğimde yine eşim atıldı ve: “Bugün İstanbul’daki eşyaları geldi. Hani bir ay önce kargoya verilen.”
dediğimde hem çocuk hem de eşimin anlatmalarıyla neredeyse inanılır gibi olmayan bir olaylar silsilesi içinde bulmuştum kendimi. Eşyayı kargoya İstanbul’daki ev arkadaşı vermiş ve akabinde de ertesi günü Erasmus için yurt dışına çıkmıştı. İki gün sonra ise kargo firması kızımı cep numarasından aramış ve evimizin önünde olduklarını söylemiş. Kızım o gün akşama dek işinin olduğunu söyleyince de firma geri gitmiş ama bir daha aramamış. Kızım aradığında ise eve tekrar getiremeyeceklerini söylemişler. Kızım da kamyoneti olan bir yakınımıza konuyu açarak yardımını istemiş ve firmaya kızım bildirse bile firma ille de kızımın imzasını istediğinden eşya yine teslim alınamamış. Ertesi günü kızım cebine biraz para koyarak kargo firmasına gittiğinde ise kural olarak eşyaların bir hafta bekletildiğini sonra da İstanbul’a, geldiği yere iade edildiğini söylemişler. Çıldıran kızım hemen oradan İstanbul firmasını arayarak derhal eşyanın geri gönderilmesini istediyse de İstanbul: “Biz eşyayı ancak sahibine, yani gönderen arkadaşınıza teslim etmek zorundayız” cevabını almış.” Ya bu eşyalar benim! Üstelik arkadaşım da üç ay yok ve telefonla da ulaşamazsınız. Yurt dışında “ falan demesine rağmen firma gerekirse bir ay içinde arkadaşınız gelmez ve bulunamazsa tutanak ile eşyanın yakılıp imha edileceği cevabını almış.
Gel de çıldırma! Zavallı kızım günlerdir yurt dışındaki arkadaşının yeni numarasını öğrenmek için hafiye gibi iz sürmüş, bulmuş, ulaşmış, firmayı arattırmış, noterden vekâletname düzenleterek arkadaşının İstanbul’da başka bir tanıdığı vasıtası ile eşyanın neticede bize tekrar gönderilmesini sağlamış sağ olsun!
Tabii beş kuruşluk kargonun kaç liraya mal olduğunu ve hayatımızı kolaylaştırma amacı arkasına saklanarak iş gören sözde özel sektörün temsilcilerinin kısa zamanda nasıl ahlaksız bir şekilde ticarileşerek ve şikâyet edilen kamudakinden daha kalın mevzuatların ardına saklandıkları da dehşete düşürmüştü bu akşam.
Sermaye koyuyorlar, yatırım yapıyorlar ve doğal olarak da kendilerini, kendi menfaatlerini öncelikle korumaları kaçınılmazdı ama ya iletişim? Ya karşı tarafın, müşterinin gelişen, değişen bu durumlara olan uyum sürecinde karşılaşabileceği sorunlar? 65 TL bedelli bir kargonun bir ayda üstelik 300 TL gibi bir ücretle ancak yerine ulaşmasının acısını hangi etkin ve yetkinler duyup dertleniyorlar ki?
Eşimle göz göze gelip gözlerimizle, bütün bunların hayatın doğal akışı içinde olduğunu, her an yeni ve belki de çözümü bu kadar da olmayan sorunlarla karşılaşılabileceğini hepimizin de öğrenmesi gerektiğine yönelik birkaç cümle söylemeye kalktığımda bu sefer de eşim: “Ya bugün benim başıma ne geldi bankayla ne yaşadım biliyor musunuz?” dediğinde artık aramızdaki hukuka dayanarak: “Tamam” demiştim.
Değişiyorlar, güçlü gelişiyorlar ve bakmayın sloganlarına, reklamlarına, hayatımızı iyice zorlaştırıyorlar. Nasıl bir cemiyette, nasıl bir müşteri profiliyle neler yaşayabileceklerini öğreniyorlar mı?
Evet! Öğreniyorlar ama ne yazık ki zaaflarını öğrenerek ve bu zaafları ranta nasıl çevirebilecekleri yönünde donanarak, vahşileşerek, insaniliğin çok ötesinde ticarileşerek sarıyorlar etrafımızı.
Onlar daha da gelişecekler. Bundan kaçış yok! Peki biz ne yapacağız? Tüketmeyecek miyiz, almayacak mıyız, kullanmayacak mıyız?
Ama en azından onların tekliflerini değerlendirerek ve size ulaşanlar arasından değil de siz seçin ve işin gidişatını sadece sizin tercihleriniz belirlesin! Bir de aman ha çabuk karar vermeyin!