Çok şükür; nihayet bu günleri de gördük ve artık yoksulluğun da bir kitabı var!
Ahlaksızlığın, edepsizliğin, adam kayırmanın, yolsuzluğun, mafyanın, eşkıyanın, kolay köşe dönmenin, atlamanın, zıplamanın, türlü türlü oynamanın, yalakalığın bir sürü kitabı olacaktı da yoksulluğun mu bir kitabı olmayacaktı?
Gülmeyin öyle!
Dünyanın sadece bir bölgesinde, sayıları üçle beşle sayılacak kadar az olan ve neredeyse yok olma aşamasına gelmiş bir canlı türü için bile bir sürü bilim adamı seferber olup bir sürü şeyler yazıyorlarsa, onlar için de bir şeyler yazılmalıydı.
Üstelik onların nesli de henüz tükenecek gibi değil bilakis hızla artıyor ve önlenemezse bir gün bütün dünyayı kaplayacaklarından da doğrusu korkmuyor değilim.
Bu yazının yazılmasına sebep olan malum kitap: Yoksulluk Kitabı. Edebiyatımızın usta kalemlerinden Mustafa Kutlu tarafından yazılmış. Mart 2004 de ilk basımı yapılan kitabın elime geçirip okuduğum altıncı baskısı Ekim 2014 tarihli. Kitapta yer alanlar hayali veya kalem ürünü tipler değil bilakis yüzde yüz yerli, doğal, günlük yaşantımızın hemen yanıbaşında olan gerçek kişiler. Girmedikleri delik, görünmedikleri yer, yapmadıkları, bulaşmadıkları neredeyse hiçbir iş kalmamasına rağmen hep yoksul olanların kitabı bu kitap.
Hani kendileri aç ama Allah için sıklıkla da, ‘biz açız ama..’ türünden medyaya da sık sık aç kalmasın diye malzeme sunan gerçek kahramanlar.
Bazen bir bakanın önüne çıkmış görünürler medyada, bazen başbakanın önünde buluverirler kendilerini. Bir sürü haber yapılır haklarında, konuşturulurlar, saman alevi gibi gündeme sıklıkla düşseler de çok çabuk unutuluverirler.
Zalim göz: güzeli görür hep. Kafelerde, barlarda, tek tip süslenmiş ve tıka basa, döke saça yiyenleri görür de, sokağın köşesinden usulca geçenlere bir an bile takılmaz gözler. Sonra eline, ne getirdiğine bakarız da garsonun; kendisinin kaç lira için, kaç saat ve hangi koşullarda çalıştığına, kendisinin acaba bu bütün gün servis ettiği yiyeceklerden yiyip yiyemediğini düşünmeyiz bile.
Uzun uzun konuşur, boyları kısa da olsa aydın adamlarımız. Demokrasimizi konuşurlar, önündeki engelleri, vesayeti, basın hürriyetini, seçimleri konuşurlar. Baksanız ne çok derdi var sanırsınız ülkenin. Hatta oturur dua bile edersiniz bunca derdin içinde halen yöneticiliğe talip olan er kişi liderlerimizi ve şükredip halinize bir güzel de uyursunuz.
Doğru ya: siz iki kişinin sadece bir boğaz derdini halledemezken, o yiğitlerin önünde bütün dünya devleri sıralanmış ve sizin haberiniz bile yokken size tam demokrasiyi yaşatmak için ne mücadeleler veriyorlardır.
İşte tam bu bayramın en gözde tatil mekânlarını konuşacakken; dört gece kal, üç gece öde fırsatları, bu kış neler giyilecek, en rüküş sanatçı, en popüler gece mekânları, en sağlıklı diyet önerileri, kalbe dost besinler, bağırsak dostu ürünler, kafesimizdeki kuşlar nasıl beslenmeli, akvaryum bakımının püf noktaları, en ucuz sağlıklı yaşam merkezleri, cilt bakımı, tırnak bakımı, fazla kıldan nasıl kurtulmalı, tüy sorunu, bel ağrısı, karın ağrısı derken nereden çıktı demeyin bu yoksullar.
Yoksa ben de derim: Sahi siz nereden çıktınız?
Onlar hep vardılar. Kimimizin çok yakınında, kimimizin biraz uzağında. Hayatın yirmi dört saat içindeler.
Görmediyseniz, fark etmemişseniz sizin sorununuz.
Bu yüzden yazarımızın bu kitabı yazmak için öyle ahım şahım zorlandığını, çaba harcadığını da söyleyemeyiz. Sadece görmek, göstermek istemiş.
Ben de yazmak istedim. Kusurumuz olduysa af ola!
Hani önümüz bayram ya! Ardından da kış geliyor.
Belki sıcacık odamızda ısınırken ısıtabilmenize, yerken yedirmenize, giyerken giydirmenize vesile oluruz.