Türkiye’de futbol oyunu, “büyükler” denilen kulüpleri yönetenlerin eliyle yok ediliyor. Bu kulüplerin isimleri, başkanlarının, yöneticilerinin isimleri farklı olabilir ama yöntemlerinin birbirinden en küçük farkı yok.
Gerçeklikle bağdaşmayan transfer bütçeleriye, sırf taraftar kitlesinin gönlünü okşamak maksadına yönelik transferlerle, milyonlarca avro saçarak sezona başlanır...Bütün planlar mutlaka şampiyon olmak üzerine yapılır... Sonra kaçınılmaz olarak işler biraz raydan çıkınca, bir türlü bıkmadıkları o plak çalmaya başlar...
Onlar her şeyi en doğru şekilde yapmıştır ama şu federasyon, şu MHK, bu hakemler yok mu? Hatta yayıncı kuruluş, spor yazarları, tv yorumcuları... İşlerin yolunda gitmemesinin sebebi bunlardır.
İspatı mümkün olmayan ama aksinin ispatı da mümkün olmayan önermeler, iddialar en kullanışlısıdır. Çıkarsın TV kanallarına, teatral bir üslupla başlarsın sıralamaya... Nasıl olsa milyonlarlaca insan bu saçmalıklara inanmaya hazırdır.
Olup biten onlarca vakanın içinden ortaya attığın teoriye uygun olanları seçer, başlarsın kitleleri kışkırtmaya... Bilmezler ki gerçeğin yarısı, yalanın tamamıdır. "Yav doğru söylüyor adam" da dedirtirsin kendine. Bunun adı da kulübün haklarını savunmak olur.
İş artık öyle bir noktaya geldi ki “yazıklar olsun” “yere batsın” ve benzeri ifadelerin yer aldığı açıklamalar devre aralarında yapılıyor.
Oyun kuralları gereği bir oyuncusu daha ilk yarıda kırmızı kartla atılması gereken ve iki penaltı golüyle maçı kazanan takımın yöneticisi, maç sonunda “bizi sistemin dışına atıyorlar, hakkımızı helal etmiyoruz, yazıklar olsun” diye ezberden bir takım cümleler sıralıyor.
Niye sistemin dışına atıyorlar, kim atıyor? Bu önerme doğruysa madem... Neden daha 21. dakikada kuralı uygulayıp, oyuncunu atmaya cesaret edemedi hakem?
Bu soruların mantıklı bir cevabı olmadığı gibi, bu zatların tutarlı olmak gibi bir kaygısı da yok. Diğer yanda mevcut düzen içinde en fazla şampiyonluk kupası kazanan tarafta da durum farklı değil. En çok haksızlık onlara yapılıyor, üzerlerine kirli oyunlar oynanıyor vesaire vesaire...
Baş sorumlusu kulüp başkanları ve yöneticileri olan bu gergin atmosfer ve güvensizlik ortamı içinde, MHK Başkanının uygulamalarının ve hakem kararlarının değerlendirmesini yapmanın hiçbir anlamı yok.
Kırmızı kart çıkarmak üzereyken başına gelebilecekleri düşünüp, bundan vazgeçen hakemleri değil, bu garabete yok açan atmosferin sorumlulularını konuşmadıkça, Türkiye’de futbol oyunu gelişmek bir yana, hızla cazibesini yitirecek.
“Haksızlık yapılıyor, sistem bizi istemiyor” gibi teorilere itibar eden taraftar kitleleri de bu döngüden ikrah getirmek üzere.
“Biz herkes için adalet istiyoruz” sözünü slogana çevirenlerin gerçekte istediği “Rabbena hep bana” dır. Zira ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.