Kızlarağası Hanı'nda bir dünya birincisi |
Gülay Atıcı Ertan, İzmir’in tarihi Kızlarağası Hanı’nda bulunan işyerinde hem sanat eserleri üretiyor hem de değerli taş bilincini halka yaymaya çalışıyor. Dünya birinciliği ve üçüncülüğü bulunan taş kesme sanatı ustası Ertan ile bu sanatın Türkiye'deki durumunu değerlendirdik. Taş kesim sanatında Türkiye hangi konumda ve bu alanın gelişmesi için neler yapmaya çalışıyorsunuz? Ülkemizde değerli taş kesimi birkaç küçük atölye dışında maalesef yapılamıyor. Bu atölyelerde de kabaşon adını verdiğimiz, taşa bir kubbe verilerek yapılan ve genellikle opak taşlar için kullanılan bir kesim tekniği uygulanıyor. Faset kesim diye adlandırılan; taşta yüzeyler oluşturularak, ışıma elde edilen ve genellikle şeffaf taşlar için uygulanan bu teknik yaygın değil. Kabaşon kesim yapan ustalar gelişi güzel yüzeyler vererek faset kesim yapıyor. Fakat bunlar mücevher taşı için yeterli kriterlere sahip olmuyor. Benim uyguladığım teknikte değerli taş kesimi yapan tek kişiyim. Bu teknik meetpoint faset tekniğidir. Taşta mükemmel ışıma, cila ve kusursuz kesim hedeflenir. Sektörde bu anlamda tek olduğum için birincil olarak yaptığım işi, faset kesimi ve değerli taşların tanınması için uğraşıyorum. En son EBSO Sergi Salonu'nda Doğadan Mücevhere Dönüşüm adı ile bir sergi açtım. Burada değerli taşı ham, fasetli olarak işlenmiş ve mücevhere dönüşmüş olarak sergiledim. Devlet desteği alabilmek için, yeni bir sektörün doğmasını sağlamak için çok fazla başvurum oldu; fakat olumlu geri dönüş alamadım. Şu anda kişisel çabalarımla ulaşabildiğim, değerli taşı seven ve ilgilenen kişiler ile bilgimi paylaşıyorum. Sizin dünya birinciliğiniz var ve Kızlarağası Hanı’nda sanatınızı devam ettirmeye çalışıyorsunuz. Türkiye’nin bazı illerinde taş madenlerinin olmasına rağmen bu taş kesim sanatının meşhur olmamasının nedeni nedir sizce? Ben değerli taş faset kesimini kendi kendime, deneye yanıla, okuduklarımı uyarlayarak öğrendim. Ülkemizde yeterli sayıda taş kesimci yok maalesef. Madenden çıkartılan bu taşlar genellikle yurtdışına satılıyor ya da orada kesim işlemi yapılıyor. İnsana yatırım yapılmalı ve yeni bir sektör doğurulmalı. Bu ülkenin alacağı kararlarla olabilir ancak. Mesela, Oltu Taşı, Lüle Taşı ülkemizde işlenebildiği için bilinirlikleri fazla bence. Taş kesme sanatının ortaya çıkardığı sanat eserlerine halkın yönelimi nasıl? Yeni yeni insanların doğal taşa olan ilgisi artmaya başladı. Piyasada var olan taşlar genellikle Uzakdoğu’dan getirtilen boyama, sentetik ve türevli taşlar. Gerçek taşı tüketicinin anlaması biraz zor bu şartlar altında. Gerçeği ayırt edebilmeniz için çok fazla gerçek taş görmeniz gerekli. Yine de ilginin olması umut verici, çünkü ilgi beraberinde bilgiyi de getirecektir. Biraz zaman alabilir bu; ama yine de ben umutluyum. Taş sanatı bilinci olmadığı için bu mesleğe başladığınızda sıkıntılar çekmiş olmalısınız. Biraz da bunlardan bahsedebilir misiniz? Ben 2000 yılında taşların ham hallerini toplamaya başladım; bunların nasıl mücevhere dönüştüğünü merak ettim. Bu süreçte de acaba bu işi kim yapıyor diye araştırmalar yaptım, kuyumculara giderek nasıl yapıldığı hakkında fikir sahibi olmaya çalıştım. Ama gelin görün ki kuyumcuların bile taşın nasıl kesildiği hakkında hiçbir fikirleri yok ve daha acısı taş tanımıyorlar. Onların bildikleri belli başlı taşlar var, onların dışındaki taşların bazılarının isimlerini dahi duymamışlar. Kuyumcuların bildiği taşlar çoğunlukla; yakut, zümrüt, elmas, safir. Mücevher ve kuyum işi ile ilgilenenler dahi bu bilinçte değilken ben böyle bir işe başladım. Başlangıçta sadece kitaplardan okuyarak öğrendim. Benim işi öğrenme evrem çok zordu. Belki dünyada okuyarak değerli taş kesimi öğrenen tek kişiyim. Çünkü bu çıraklık ve babadan oğula geçen bir meslek; ama ben işi görmeden sadece okuduklarımı uygulayarak öğrendim. Belki de iki ayda öğrenebileceğim bir şeyi 4 ayda öğrendim. Kendi kendine öğrenmek biraz daha süreç gerektiriyor. Sonuç itibari ile insanların bilmediği işi yapıyorum; hem işimi hem kendimi tanıtmak zorunda kalıyorum. Ben tek olmanın aynı zamanda dezavantajını da yaşıyorum. Benim uyguladığım faset kesim tekniği sanatsal bir iş. Çünkü yüzeylerin tek tek nokta olarak kavuşması esasına dayanıyor. Desene ve taşa bağlı olarak değişkenlik gösterse de, bir haftadan önce bir taş bitiremem; çünkü işçiliğimin mükemmel olması gerekir. Benim amacım mükemmel taşı ortaya koymak. Hammaddenin ağırlığı ve firesi beni ilgilendirmiyor; amaç en mükemmel taşı ortaya çıkartmak. Kabataslak, birkaç yüzey vererek de bu iş yapılır; Uzak Doğu'da da nitekim böyledir, amaç ham taşın ağırlığını korumaktır. Bu ticaridir ve aynı zamanda seri olarak üretim yapabilirsiniz; çok dikkat istemeyen bir iştir bu. Benim işimde daha yoğun bir dikkat ve daha yoğun bir emek gerekir. Söylediklerinizden yola çıkarak bu mesleğin çok yeni olduğunu görebiliyoruz… Aslında Anadolu’da taş kesim atölyeleri vardı. Belki de bu unutulan bir sanatın hayat bulması. Tabii eskiden benim kullandığım teknik yoktu, ben yaşadığımız çağa uygun ekipman kullanarak ve yeni bir teknikle taş kesimi yapıyorum; ama temel olarak Anadolu taş kesim işçiliğinin olduğu bir yer. Zaten insanoğlu taşları yontarak başlamış. Tarihçesi çok eskilere dayanıyor. Gülay Atıcı Ertan’ın kazandığı dereceler: 2007 USFG Single Stone Competition “NOVİCE”- Altıncı (100 üzerinden 93.3235 ile) 2008 USFG Single Stone Competition “PreMaster”- Birinci (100 üzerinden 93.7253 ile) 2012 USFG Single Stone Competition “Master”- Üçüncü (100 üzerinden 97.2269 ile) Batyr Berdiyev - Haber Egeli |