Deveye sormuşlar hani “Boynun niye eğri?” diye... O da “Nerem doğru ki?...” diye cevap vermiş ya; bu da ona benziyor... Kimin Türkçe’si doğru ki, Devlet Bahçeli’nin Türkçe’sini mesele edelim?...
Ben rahmetli Türkeş’in Türkçe’sini çok beğenirdim. Tonlama, ezgileme, vurgulama ve telaffuz açısından mükemmel bir Türkçe konuşurdu rahmetli...
Ecevit’in konuşması, ayrı bir hitabet numûnesi idi... Rahmetli, şiir gibi konuşurdu.
Bakmayın şimdi sul karışmış benzinle çalışan motorun teklemesi gibi konuştuğuna, Deniz Baykal da eskiden harika konuşurdu.
Demirel de çok güzel konuşurdu ama yıllarca onun konuşmalarını, “Cümle var ama anlam yok.” faslından örnek olarak vermişimdir derslerimde.
Erbakan merhumun da konuşması güzel, talâkati yerinde idi ama onda bir ses sorunu ve bazen de gereksiz abartmalı tonlamalar vardı; o rahatsız ederdi beni.
Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun dil meselelerine hiç girmeyelim...
Tamam...Mesut Yılmaz’da telaffuz, tonlama, ezgileme ve vurgu hatası yoktu ama iki kelime arası, bir reklam kuşağı girecek kadar uzun olurdu birader.
Tansu hanımda telaffuz hataları vardı. Mesela “sür’atle” demez; “sürratle” derdi. Veya “sünnî” demez “sunnî” veya “sun’î” derdi... Ama hanımefendi’nin İngilizce kelime telaffuzları mükemmelmiş. (Ben demiyorum; öyle diyorlardı.) Beden dili de berbattı hanımefendinin.
Kılıçdaroğlu’nun, kitabî Türkçe konuşmayı okulda öğrenmiş Öğretmen Lisesi mezunu köylü kızı gibi “Yapmayacağız, etmeyeceğiz”li Türkçe’sine ise bitiyorum zaten.
Devlet Bey, fikrî olarak eleştirmekle beraber, duruşu ile takdir ettiğim bir siyaset adamıdır. Ama bir de şu Güney ağzını bıraksa!... “sokaktaaki, meclisteeki, demokraasi” gibi uzatmalar yapmasa!... “Püskevit”i geçtik, “ekönömi” falan demese!... Haaa... Bir de ses yükseltilecek cümlelerde sesini yükseltse de, selamlamalarda falan daha normal bi ses tonu kullansa!...
Üşenmedim, Bahçeli’nin 14 Eylül günü Elazığ’da gerçekleşen mitingde yaptığı konuşmasını dinledim. (Youtube’da var. “Elazığ kardeşlik Mitingi” diye arayın; dinleyin.) Konuşmasının 15. Dakikasından itbâren 30 saniyelik kısma dikkat edin.
Muhtemelen prompterde şöyle bir cümle yazılı: “Kürt kökenli, Zaza kökenli kardeşlarim!... Artık olanlara sessiz kalma, boş verme, ağırdan alma, yok sayma lüksümüz kalmamıştır.”
Ne demektir bu?...
“Bundan sonra şöyle şöyle lükslerimiz yoktur!...” demektir değil mi?...
Bahçeli, fiilden isim yapan –ma/-me eklerinin sadece olumsuzluk eki olduğunu zannedip cümleleri ünlem tonlamasıyla şöyle okudu: “Kürt kökenli, Zaza kökenli kardeşlarim!... Artık olanlara sessiz kalma!... Boş verme!... Ağırdan alma!... Yok sayma!... Lüksümüz kalmamıştır!...”
Tamam son cümleye kadar olabilir... Yani “O kadar şeyi yapma; şunu yap!...” şeklinde bir grup cümle olabilir o olumsuz cümleler.... İyi de birader, sondaki “Lüksümüz kalmamıştır” cümlesinin, o kadar olumsuz cümleden sonra havada kaldığını fark etmiyor musunuz? Bir ortaokul çocuğuna sorulan test sorularında, “Yukarda anlamı bozan cümle hangisidir?” diye sorsanız hemen “Lüksümüz kalmamıştır” der.
Böyle bir hatayı, Sözlü Anlatım dersimde yapan bir öğrenciyi sınıftan atarım!...(Gerçi hoş... Ben atarım da, “saded”e “saadet”; “zamir”e “zâmir”; “fakir”e “fâkir”, “meddeten”e “madden” diyen üniversite edebiyat hocalarının olduğu yerde, ben öğrenciyi sınıftan atsam kaç yazar; atmasam kaç yazar?...)
Valla kızmaca darılmaca yok!... Devlet bey duruşuyla puan topluyor ama konuşmasıyla kaybediyor... İyi bir sözlü anlatım dersi alması gerekiyor. Yoksa, önündeki metni doğru bir sesletimle okuyamayan siyasetçi olarak geçecek tarihe...
Haaa...
Bu yazıyı niye başka siyasetçiler için yazmadım da Bahçeli için yazdım...
Abi, 24 Ağustos’ta Konya’da Türkçe mitingi düzenleyen o idi...
Yol üzerinde ev yapana, akıl öğreten çok olurmuş Süheylâ...
Deveye sormuşlar hani “Boynun niye eğri?” diye...
O da “Nerem doğru ki?...” diye cevap vermiş ya; bu da ona benziyor...
Kimin Türkçe’si doğru ki, Devlet Bahçeli’nin Türkçe’sini mesele edelim?... Ben rahmetli Türkeş’in Türkçe’sini çok beğenirdim. Tonlama, ezgileme, vurgulama ve telaffuz açısından mükemmel bir Türkçe konuşurdu rahmetli...
Ecevit’in konuşması, ayrı bir hitabet numûnesi idi... Rahmetli, şiir gibi konuşurdu. Bakmayın şimdi su karışmış benzinle çalışan motorun teklemesi gibi konuştuğuna, Deniz Baykal da eskiden harika konuşurdu.
Demirel de çok güzel konuşurdu ama yıllarca onun konuşmalarını, “Cümle var ama anlam yok.” faslından örnek olarak vermişimdir derslerimde.
Erbakan merhumun da konuşması güzel, talâkati yerinde idi ama onda bir ses sorunu ve bazen de gereksiz abartmalı tonlamalar vardı; o rahatsız ederdi beni.
Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun dil meselelerine hiç girmeyelim...
Tamam...Mesut Yılmaz’da telaffuz, tonlama, ezgileme ve vurgu hatası yoktu ama iki kelime arası, bir reklam kuşağı girecek kadar uzun olurdu birader.
Tansu hanımda telaffuz hataları vardı. Mesela “sür’atle” demez; “sürratle” derdi.
Veya “sünnî” demez “sunnî” veya “sun’î” derdi... Ama hanımefendi’nin İngilizce kelime telaffuzları mükemmelmiş. (Ben demiyorum; öyle diyorlardı.) Beden dili de berbattı hanımefendinin.
Kılıçdaroğlu’nun, kitabî Türkçe konuşmayı okulda öğrenmiş Öğretmen Lisesi mezunu köylü kızı gibi “Yapmayacağız, etmeyeceğiz”li Türkçe’sine ise bitiyorum zaten.
Devlet Bey, fikrî olarak eleştirmekle beraber, duruşu ile takdir ettiğim bir siyaset adamıdır. Ama bir de şu Güney ağzını bıraksa!... “sokaktaaki, meclisteeki, demokraasi” gibi uzatmalar yapmasa!...
“Püskevit”i geçtik, “ekönömi” falan demese!... Haaa... Bir de ses yükseltilecek cümlelerde sesini yükseltse de, selamlamalarda falan daha normal bi ses tonu kullansa!...
Üşenmedim, Bahçeli’nin 14 Eylül günü Elazığ’da gerçekleşen mitingde yaptığı konuşmasını dinledim. (Youtube’da var. “Elazığ kardeşlik Mitingi” diye arayın; dinleyin.)
Konuşmasının 15. Dakikasından itbâren 30 saniyelik kısma dikkat edin.Muhtemelen prompterde şöyle bir cümle yazılı:
“Kürt kökenli, Zaza kökenli kardeşlarim!... Artık olanlara sessiz kalma, boş verme, ağırdan alma, yok sayma lüksümüz kalmamıştır.” Ne demektir bu?...“Bundan sonra şöyle şöyle lükslerimiz yoktur!...” demektir değil mi?...
Bahçeli, fiilden isim yapan –ma/-me eklerinin sadece olumsuzluk eki olduğunu zannedip cümleleri ünlem tonlamasıyla şöyle okudu: “Kürt kökenli, Zaza kökenli kardeşlarim!... Artık olanlara sessiz kalma!... Boş verme!... Ağırdan alma!... Yok sayma!... Lüksümüz kalmamıştır!...”
Tamam son cümleye kadar olabilir... Yani “O kadar şeyi yapma; şunu yap!...” şeklinde bir grup cümle olabilir o olumsuz cümleler.... İyi de birader, sondaki “Lüksümüz kalmamıştır” cümlesinin, o kadar olumsuz cümleden sonra havada kaldığını fark etmiyor musunuz?
Bir ortaokul çocuğuna sorulan test sorularında, “Yukarıda anlamı bozan cümle hangisidir?” diye sorsanız hemen “Lüksümüz kalmamıştır” der.
Böyle bir hatayı, Sözlü Anlatım dersimde yapan bir öğrenciyi sınıftan atarım!...(Gerçi hoş... Ben atarım da, “saded”e “saadet”; “zamir”e “zâmir”; “fakir”e “fâkir”, “meddeten”e “madden” diyen üniversite edebiyat hocalarının olduğu yerde, ben öğrenciyi sınıftan atsam kaç yazar; atmasam kaç yazar?...
Valla kızmaca darılmaca yok!... Devlet bey duruşuyla puan topluyor ama konuşmasıyla kaybediyor... İyi bir sözlü anlatım dersi alması gerekiyor.
Yoksa, önündeki metni doğru bir sesletimle okuyamayan siyasetçi olarak geçecek tarihe...
Haaa...Bu yazıyı niye başka siyasetçiler için yazmadım da Bahçeli için yazdım...Abi, 24 Ağustos’ta Konya’da Türkçe mitingi düzenleyen o idi...
Yol üzerinde ev yapana, akıl öğreten çok olurmuş Süheylâ...