Gelişim Koleji Spor Kulübü, 11 yıldır mücadele ettiği Türkiye Basketbol Ligi’ndeki (TBL) yarışmacı faaliyetlerini durdurma kararı aldı.
Gelişim Koleji kurucusu Serdar Öner, yaptığı açıklamada, bu kararı bir “son” değil “yeni bir başlangıç” olarak gördüklerini belirtti.
Öner, 12 yıl önce yola çıkarken belirledikleri “Altyapıdan değerli oyuncular yetiştirme” ve “Gelişim ekolü yaratma” hedefine geri döndüklerini söyledi.
Öner şu açıklamayı yaptı:
"Bizim TBL serüvenimiz, yıllardır başarıyla organize ettiğimiz okul-kulüp iş birliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Ancak yıllar içerisinde basketbolun endüstriyel yönünün ön plana çıkmasıyla birlikte amaçsız bir TBL takımı olmak yerine, en iyileri yetiştiren bir alt yapı kulübü olmayı yeniden hatırlamaya karar verdik.
Bu sezonu, Efes Pilsen ve Fenerbahçe ile birlikte tüm altyapı kategorilerindeki Türkiye şampiyonalarında ilk 8 içerisinde bitirmemiz bu kararı almamızı kolaylaştırdı. Basketbola bakış açımızı gören ve bizi Deplasmanlı Gençler Ligi’ne davet eden Türkiye Basketbol Federasyonu’na (TBF), alt yapıya önem veren tüm basketbolseverler adına teşekkür ediyorum.
Sporcu aidiyetini artırıp daha sağlıklı kulüp yapıları oluşumuna dayanak oluşturacak bu lig organizasyonuna, geç ancak yerinde ve çok önemli bir karar olarak bakıyoruz. Bu nedenle kulübümüzün misyonuna ve benim bakış açıma en uygun yer olan bu ligde olmaktan onur duyuyoruz.
Gençler Ligi’nde olduğumuz sürece basketbola olan yatırımlarımızı daha da artıracağız. Bu yöndeki ilk adımımızı atarak geçen yıl elde ettiğimiz altyapı başarısında emeği olan kadromuzu koruyup zenginleştirdik. Ancak her şeyin bizim ve bizim gibi düşünen kulüplerin çabalarıyla gerçekleşmeyeceğini de vurgulamak istiyorum.
Bu noktada Türk basketbolunun geleceğine yön vermek adına önemli işler yapacağının sinyallerini veren TBF’ye de önemli görevler düşüyor.
Öncelikli olarak; ligin değerini artıracak en önemli unsur olan maç yayınlarının organize edilmesi gerekiyor.
Diğer yandan ligin medyadaki önem derecesini de artıracak planlamalar yapılmalıdır. Üçüncü adım ise profesyonel sözleşmeye imza atan oyuncuların ilk kontratlarından antrenör ve kulüplere yetiştirme payı verilmesidir.
Bu üç adım, yerli yıldız oyuncu yetiştirmeyi kolaylaştıracak, menajerlerin parlattığı yabancı oyuncular yerine basketbolseverlerin gözünü kamaştıran yeni değerlerinin oluşabilmesine zemin hazırlayacaktır.
Türk altyapı basketbolunda devrim yaratabilecek bu değişimin, çok iyi niyetle başlayan ancak sonucu beklenenden çok uzakta olan yapının da kırılmasını sağlayacağına inanıyorum.
Şöyle ki, kulüplerin İddaa gelirlerinden yararlanması aslında çok doğru bir adım olarak planlandı. Fakat sistem, işleyişin gerçek sahipleri kulüpler ve antrenörler yerine oyuncular ile menajerlerin işine yaradı.
Oyuncu maliyetleri yükselirken, ani ve astronomik fiyat artışları ise kulüpleri iyiden iyice çıkmazın içerisine soktu. Tüm bunların doğal bir sonucu olarak da mantar gibi üreyen ve 2-3 yıl sonra yok olup giden kulüpler görmeye başladık.
Belediyeler ve devlet destekli kurumların arkasında yer aldığı spor kulüpleri de aslında bu kırılması gereken sistemin bir ürünüdür. İşte tam bu noktada Türkiye Basketbol Federayonu’nun yeni yönetiminin kulüpleri koruyucu ve sistemi geliştirici önlemler alması gerektiğine inanıyor, Türk basketbol kamuoyuna saygılarımı sunuyorum."