Hüsamettin Cindoruk, bir ara “Biz İsmet İnönü’nün asker kaçağı olduğunu söylerdik, onlar da inanırdı” demişti. 12 Eylül sonrası siyasi yasakların hüküm sürdüğü bir dönemde Demirel’in emanetçisi olarak adını duyuran, bir dönem TBMM Başkanlığı yapmasını, yıllarca önemli bir figür olarak politika sahnesinde kalmasını sağ seçmenlerin oylarına borçlu olan Cindoruk...
Gün olup devran dönmüş, aslında pek de muhafazakar sağ kitlenin makbul sayacağı bir adam olmadığı anlaşılmıştı. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’nın asker kaçağı olduğunu söylediğini zevkle anlatırken, maksadı “ben işte bu derece yalancı biriyim” demek değil, muhafazakar partilere oy veren kitlenin aslında “aptal” olduğu propagandasına kendince bir katkı sunmaktı belli ki.
Eee merdi kıpti, şecaat arz ederken, sirkatin söylermiş ama yazının konusu bu değil.
Yalan söylemek sizin için bir ahlak sorunu değilse, yalan çok güçlü bir propaganda aracı olarak elinizde demektir.
Bu önermeyi destekleyen yakın siyasi tarihteki bazı çarpıcı örneklere geçmeden evvel, Malcom X’in “Dikkat etmezseniz basın size mazlumları zalim, zalimleri mazlum gibi gösterir” ikazını da hatırlatmakta fayda var.
“Bir yalan söyle, bunu tekrar et. Doğrusu anlatılırken bir başka yalan daha söyle” cümlesiyle özetlenebilecek propaganda yöntemi daha çok hedef seçilmiş kişiyi kitlelerin nefret ettiği bir figüre dönüştürmek amacına matuf.
Burada kabaca, İkinci Abdülhamid, Adnan Menderes ve Recep Tayyip Erdoğan’ı kitlelelerin gözünde bir nefret objesi haline getirme amaçlı faaliyetlerin benzerliğine dikkat çekeceğiz.
İkinci Abdülhamid döneminde İttihatçı olduğu tespit edilen askeri tıbbıye öğrencileri, zaptiye marifetiyle toplanıyor, akşam olunca teknelere bindiriliyor, sonra çuvallara doldurulup Sarayburnu önlerinde denize atılıyordu. Bu şekilde katledilen öğrencilerin sayısı o kadar fazlaydı ki şişen cesetler yüzünden Hailç kıyılarına vapurlar yanaşamaz olmuştu çünkü çipaları sürekli cesetlere takılıyordu... İttihatçı destekçisi Paul Fesh’in bayraktarlık ettiği bu iddianın gerçekle en küçük bağının bulunmadığı anlaşıldığında Padişah çoktan tahttan indirilmişti bile.
Bir de Osmanlı hazinesini soyup soğana çevirmişti Abdülhamid. Bu da doğru değildi ama, padişahın hallinden sonra Yıldız Sarayı’nda ne kadar değerli eşya varsa İttihatçılar tarafından argo tabirle “iç edilmiş” bu olay tarihe Yıldız yağması olarak geçmişti.
KİMİN AKLINA GELİR KIYMA MAKİNESİ FANTEZİSİ
27 Mayıs darbesi sonrasında iki bakanıyla birlikte darağacına gönderilen Adnan Menderes hakkında ortaya atılan yalanlar, bunları üretenlerin ne derece canice bir hayal gücüne sahip olduklarını göstermesi bakımından da ibretlik.
Darbeden yaklaşık bir ay öncesi... İstanbul ve Ankara’da 27-28-29 Nisanda üniversite öğrencileri hükümet karşıtı eylemler yapıyor. Kimi siyasetçi ve gazetecilerin daha sonra “gençleri biz kışkırttık” itirafında bulunacağı eylemler sırasında Turan Emeksiz adlı bir üniversite öğrencisi hayatını kaybediyor. Buraya kadar olan kısım doğru.
Şimdi gelelim, dönemin tüm iletişim imkanları kullanılarak, üstelik darbenin üst düzey yetkililerince pompalanan fantastik, uçuk savlara. Deniliyor ki olayları sırasında, polis İstanbul ve Ankara’da yüzlerce üniversite öğrencisini öldürdü. Ankara’da, Sincan Et Balık Kurumu mezbahasına götürülen cesetler burada kıyma makinelerinden geçirildi.
Sonra bu cesetlerin bir kısmı yapımı süren yollarda asfalta döküldü. Bir kısmı da dana kıymalarının arasına kaıtılarak kasaplara satıldı. (O günlerde bu haberlere inanan vatandaşların günlerce kıyma yemediği anlatılır. Bazı cesetlerin yakılarak küllerinin havaya saçıldığı iddiası da ihmal edilmedi. İngiliz büyükelçiliği bu haberlere son verin, ülkenizin itibarı dünya nezdinde yerle bir oluyor diye darbecileri uyardı)
Bu iddiaları ilk haber yapan kim? Takip eden on yıllar boyunca ülkenin en saygın gazetecilerinden biri olarak kabul gören Oktay Ekşi. Basın Konseyi Başkanlığı yapan ve bu kurumun başında, “bu haber etiğe uygundur, bu uygun değildir” diye ahkam kesen duayen! İşte böyle..
Dönemin CHP Milletvekili Kamil Kırıkoğlu, hatıratında bu gösterilerde yüzlerce kişinin öldüğü iddiasının akla uygun olmadığını söylediğini, İnönü’nün itirazıyla karşılaştığını anlatıyor.
Gençleri öldürtüp, kıyma makinelerinden geçirten Menderes’in tek cürmü bu olacak değil tabii ki. Darbenin hemen ertesinde Menderes’in tevkif edildiği Eskişehir’de Tuğgeneral Bedii Kireçtepe, matbaaları açtırarak, “Menderes’i 12 uçak dolusu altın ile kaçarken yakaladık” temalı bildiri bastırıyor. Cunta yönetimi bile uçukluğun farkına varmış olmalı ki, ertesi gün bildirinin dağıtılmasının durdurulmasını istiyor.
İSVİÇRE BANKALARINDA SERVET YATIYOR!
Ancak hükümet üyelerinin toplam servetinin 700 milyon lirayı geçtiği, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bankada 103 milyon lirasının bulunduğu haberleri yayılmaya devam ediyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’e göre Menderes’in sadece İsviçre bankalarında 150 milyon doları var. Yine Menderes’in İsviçre’de 30 milyon dolarlık köşkü bulunduğu, Türkiye’deki müzelerden tarihi eserlerin alınıp bu köşke götürüldüğü anlatılıyor.
Bir de dönemin Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu’ya “Mister yüzde 10” denilmesi meselesi var. Buna göre Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla aldığı kredilerin yüzde 10’unu Zorlu, İsviçre bankalarındaki şahsi hesaplarına yatırıyor. (Yüzde 10 iftirasının Fatin Rüştü Zorlu’yu itibarsızlaştırmak için Yunan gizli servisinin ürettiği yıllar sonra ortaya çıkacaktır).
Yassıada’da tüm sanıklardan İsviçredekiler dahil tüm bankalardaki hesaplarının araştırılması için vekaletname alınıyor. Sonuç? Bir kuruşluk dahi hesap bulunamıyor.
Bahsi kapatmadan önce bir anekdot. 27 Mayıs’ı takip eden günlerde öğretmenlere, köylere giderek Menderes döneminin fenalıklarını anlatmaları talimatı veriliyor. Öğretmenler, Sivas’ın bir köyünde kıyma makineleri hikayesini anlatınca, söz alan köylülerden biri, “Ben bu köyün çobanıyım. Sürüden bir koyun eksilse sabah olmadan sahibi nerede benim koyunum diye yakama yapışır. Siz bu kadar genç öldürüldü diyorsunuz. Bir tanesinin bile anne babası hesap sormaz mıydı bunlar doğru olsa” deyip noktayı koyuyor.
Türk siyasi tarihinde 28 Şubat dönemi diye anılan kısa süreli Refah-Doğruyol koalisyonu sırasında meşhur Çav Bella şarkısının “Çal hacı çal bacı” biçiminde uyarlamasının da dillerde dolaştığını hatırlayıp, günümüze geçelim.
KLAVYELER FAZLA MESAİDE
Yıl 2013. Yalan üretim merkezlerinin elinde bu kez çok daha güçlü bir silah var: sosyal medya...İstanbul’daki Gezi Parkı olaylarına katılan göstericiler önce gaz sıkılarak bayıltılıyor. Sonra bu kişiler daha uygun yerlere taşınıp öldürülüyor. Bu şekilde öldürülenlerin sayısı 500’ü geçti.
Dolaşıma sokulan onlarca yalandan en uçuk olanı buraya almakla yetinelim. 15 Temmuz’da vatanı korumaları için ellerine verilen silahları, vatan evlatlarına çeviren hainlerin, klavye başındaki yoldaşları da boş durmuyor. Şimdi profesör olmak değil albay olmak isterdim diye darbenin merkezinde yer almaya öykünenler, millete aman sokağa çıkmayın telkininde bulunanlar, şemsiye ters dönünce “Bunu Tayyip yaptı” yalanına sarılıyor.
Bunun fazlaca saçma olduğu fark edilince, “Erdoğan, Dalaman’dan bir uçak dolusu altın ve dolar ile kaçacaktı. Darbe başarılı olmayınca vazgeçti” deniliyor. En azından 12 uçaktan vazgeçiliyor bu defa.
Bir de yakın geçmişte yapılan bir “128 milyar dolar nerede?” kampanyası var ki, bu diğerlerine oranla daha zekice bir kurgu. Zira burada doğrudan doğruya bir suçlama yapılmıyor. Artık etkisinde kalanın meşrebine göre. İsteyen bu paranın doğrudan iç edildiğini düşünebilir. Buna inanmayacak paranın çar çur edildiği fikrine inanabilir. Sen de ben sadece soru sordum deyip işin içinden çıkabilirsin.
Bu kampanyanın tüm ülke sathında ve sosyal mecralarda yoğun biçimde yürütüldüğü sırada, muhalefet partisinin ekonomi kurmaylardan İlhan Kesici, meseleyi anlamamış olacak ki, “Merkez Bankası’ndan para buharlaşmaz. 128 milyar doların nerede olduğunu, banka kayıtlarından herkes öğrenebilir” diyerek teknik bir açıklamada bulunuyor. Ancak kısa bir süre sonra, artık ne değiştiyse “bu konuda genel başkanımızın tezlerine katılıyorum” diyerek adeta kendini inkar ediyor.
Sokak röportajlarında akıl almaz ifadelerle nefret kusan teyzelerin, nasıl bu hale geldiklerini daha merak ediyor musunuz?