Şehit Gazeteci Hasan Tahsin... 15 Mayıs 1919 Perşembe günü İzmir’in Yunan birliklerince işgaline başlandığı sırada, Efzon alayı askerlerine ilk kurşunu sıkan kahraman. Usta bir nişancı olduğu için bayrak taşıyan Yunan askerini alnından vuruyor. Sonra şehit ediliyor.
Canı pahasına işgale karşı Türk direnişini başlatarak, sembol bir kahraman oluyor. Bir başka versiyonu ise şöyle:
Elinde iki tabancayla işgalcilerin karşısına çıkıyor. Ateş ede ede, öldürebildiği kadar işgalci askeri öldürüyor. Sonra pencereden bakan yaşlı bir kadına “Anneceğim görüyorsun mermim bitti. Yoksa kaçmış değilim” diyor. Daha sonra şehit ediliyor.
Birbirinden farklı bu iki anlatının ortak noktası şu: “İlk kurşunu atan Hasan Tahsin’dir.”
Bu genel kabul görmüş olan kanaattir. Dolayısıyla her yıl 15 Mayıs’ta Konak’taki Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Anıtı önünde resmi tören düzenlenir. İzmir Gazeteciler Cemiyetince her yıl onun adına düzenlenen gazetecilik yarışması mesleğin en saygın organizasyonları arasındadır.
Bu törenlerde mutat olarak Hasan Tahsin’in yaktığı bağımsızlık ateşinin asla sönmeyeceği ve onun izinden gidileceği coşkulu nutuklarla vurgulanır.
Bir de öteki anlatı var ki bu yazı ona ilişkindir. Buna göre Hasan Tahsin, evet işgal sırasında hayatını kaybedenlerden birisidir ama ilk kurşunu attığı iddiası gerçekle bağdaşmamaktadır. Kişiliği de hayli tartışmalıdır.
Belki ilerlemiş derecede verem hastası olmasının da etkisiyle çelişkiler içinde bir ruh haline sahiptir. Türk ahaliyi işgale karşı direnmeye davet etmektedir bir yandan ancak bir yandan İngiliz yanlısı cemiyetlere üye olmakta, işbirlikçi Damat Ferit’i açıkça desteklemektedir.
RECEP OĞLU OSMAN NEVRES
Son dönemde daha güçlü argümanlarla desteklenen bu tezi incelemeden önce Hasan Tahsin’i biraz tanıyalım.
Gerçek adı Selanikli Recep oğlu Osman Nevres. 1888 Selanik doğumlu. Feyziye Mektebi'ni bitirmiş. Paris’teki Sorbonne Üniversitesinde siyasal bilimler okumuş. İttiha Terakki Fırkası’da, Teşkilatı Mahsusa’da görevli.
Osmanlı aleyhine faaliyetler yürüten Buxton kardeşlere Romanya’da suikast düzenliyor. Buxton kardeşler yaralanıyor. Bükreş’te 10 yıl hapse mahkum ediliyor. Daha sonra teşkilat tarafından kurtarılıyor ve İstanbul’a getiriliyor.
Ardından İzmir günleri başlıyor. Hukuk-i Beşer (İnsan Hakları) adlı gazeteyi çıkarıyor. Burada daha çok bağımsızlık temalı yazılar yayımlıyor. Yunan gemilerinin işgal için geldiği anlaşılınca 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece Maşatlık Meydanı’nda toplanan kalabalığa işgale direnme çağrısı yapanlar arasında o da var.
Yukarıda belirttiğimiz gibi pek çok kaynak Yunan’a ilk kurşunu atanın Hasan Tahsin olduğu konusunda hemfikir. Aşağıdaki kısım ise buna karşı çıkan, ya da en azından doğrulamayan kaynaklardan alınan veriler.
Örneğin meşhur Arnold Joseph Toynbee, işgal günü silahı ilk olarak kimin ateşlediğinin bilinmediğini, bunu tespit etmeye imkan bulunmadığını belirtse de Yunan tarafının açılan ateşe karşılık verdiğini yazıyor.
"Manchester Guardian” adına Kurtuluş Savaşı’nı takip eden ünlü İngliiz tarihçi ve gazeteci Toynbee, Yunan katliamlarını açıkça anlatması dolayısıyla Türk dostu olarak bilinen bir isim. Toynbee Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı Meselesi kitabının yazarı.
O dönemde İstanbul’daki İtalya Yüksek Komiseri Kont Sforza, hatıratında işgal hadisesine ilişkin,“Daha o zaman muhbirlerimin bana verdikleri habere göre, bu kurşun o olayı hazırlamak üzere bir Yunan veya Rum tahrikçi tarafından atılmıştı” görüşüne yer veriyor.
İzmir’deki İtalyan temsilcisi Mario Indelli ise “İlk kurşunun Sarı Kışla’da düzensiz bir şekilde bekleyen Türk subay veya görevlllerin silahlarını birden bire ve plansız bir şekilde boşaltmaları sonucu atıldığı artık tahkikatla ortaya çıkmıştır” şeklinde Sforza’ya rapor yolluyor.
Fransız kaynaklarında da ilk kurşunu aslında bir Rum’un attığı bunun işgali başlatan Yunan ordusunun rahatça katliam yapabilmek için planlandığı yönünde bir tez var.
SAATÇİ AZİZ YA DA HÜSEYİN AVNİ
Araştırmacı yazar Eyüp Şahin “İlk Defa Yayınlanan Belgelerle Hasan Tahsin Gerçeği” adlı kitabında “eldeki bilgi ve belgelere dayanarak Türk İstiklal Mücadelesinde ilk kurşunun İzmir’de atılmadığını, İzmir’deki ilk kurşunun ise Hasan Tahsin tarafından atılmadığını söylemek yanlış değil gerçeğin ta kendisidir. Ne yazık ki ilmi verilere dayalı olan bu tespitler, bu konudaki yalanın sökülüp atılmasına vesile olamamaktadır. Propaganda ile oluşturulan ifadeler günümüzde hala gerçekmiş gibi kabul görmektedir” görüşünü savunuyor.
İzmir’de ilk kurşunu kimin attığına dair farklı iddialar bulunduğunu anlatan Eyüp Şahin, polis memuru Hüseyin Avni Efendi ile Saatçi Aziz Efendi isimlerini öne çıkarıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü Arşiv ve Dokümantasyon Dairesi’nin eski başkanlarından olan Şahin söz konusu kitabında, Ahenk Gazetesi Başyazarı Mehmet Şevki Beyin, Celal Bayar’ın “Ben de yazdım” adlı hatıratında yayınlanan mektubuna da yer veriyor.
Mektupta Yunan bayrağını taşıyan askere Aziz Efendi’nin tabancasıyla ateş ettiğini gördüğünü anlatan Mehmet Şevki Bey’in mektubunun, kitapta yer alan kısmı şöyle:
“Alemdarın (Yunan bayrağını taşıyan) rehberlik ettiği müfreze tam Askeri Kıraathane köşesinden dönerken, Hükümet Konağının kapısı önüne ve içine toplanmış olan vatandaşlar arasından atılan bir silah sesi kulakları çınlattı. Alemdar yere yuvarlandı. Herkes aklına gelen yere kaçmaya başladı.
Bir iki saniyelik zamana sığan bu karışıklıktan nefsimi korumak için süratle Kemeraltı Caddesine döndüğüm sırada o zaman Ragıp Paşa Oteline bitişik küçük dükkanda saatçilikle meşgul olan Aziz Efendi’nin tabancasını cebine yerleştirmeye çalıştığı, hiç telaş etmeden Kemeraltı Caddesine doğru yürümeye başladığı gözüme ilişti. Hadiseler yatıştıktan sonra kendisini gizlice tebrike şitab olduğum zaman benden dileği şu oldu: Aramızda kalsın. Kendi milletimden de kimse duymasın. Dayanamadım vazifemi yaptım. Benden ummazlar diye korku duymuyorum.”
BAYAR: SİLAHI ATAN BERİKİ!
Celal Bayar da Prof. Dr. Utkan Kocatürk ile yaptığı söyleşide ilk kurşunu atanın Aziz Efendi olduğunu, anlatarak, daha önceden tanıdığı Hasan Tahsin için “O da bir gaye için şehit edilmiştir, ama silahı beriki (Aziz Efendi) atmıştır” diyor.
Şahin, Derin Tarih dergisinin 93. Sayısında Havva Akdağ ile yaptığı söyleşide de şunları anlatıyor: “Hasan Tahsin silahla ateş etmemiş. Teşkilatı Mahsusa’dan kendisinde kalan iki tane el bombasını işgal günü patlatmış. Hatta o günün gecesinde Yahudi mezarlığında yapılan toplantıya da katılmış ve ateşli bir konuşma yapmış.
Oradan çıkınca Levantenlerin yaşadığı Türk kültüründen eser olmayan yazıhanesine gidip sabaha kadar içmiş. Oradan da gayrimüslümlerin devam ettiği bir kafeteryaya gitmiş. Yunan çıkarma yaptığında saat sabahın dokuzudur.
Hasan Tahsin bu sırada kafeteryadan ayrılıp karaya çıkan Yunan askerlerinin üzerine el bombalarını atıyor. Sarhoş olduğu için kaçamıyor, Yunan askerleri tarafından feci şekilde öldürülüyor. Fakat ilk kurşunu sıktığına dair bir şey söz konusu değil. Zaten intihar edeceğim gibi ifadeler kullanmış. Bir de ileri derecede tüberküloz hastası. Ciğerlerinde bir ızdırap olduğu zaman dayanamıyor. İki sene boyunca arşiv taraması yaptım ama silah ateş ettiğine dair bir belge bulamadım. Gariptir, Mustafa Kemal Paşa’nın da bu Hasan Tahsin’den haberi yok.”
Tarihçi Yazar Mustafa Armağan da ilk kurşunu Hasan Tahsin’in attığı yönündeki görüşün bir efsaneden ibaret olduğunu belirterek, bunun “1960’lar ve 70’lerde tertip edilen bir algı operasyonu” olduğu görüşünü savunuyor.
HERKES SÖYLÜYOR!
İlk kurşunu atanın Hasan Tahsin olduğu görüşünün, Rahmi Apak’ın hatıratındaki bir ifadenin çarpıtılmasına dayanandığını anlatan Armağan, hatıratta “Bu silahı Hasan Tahsin isminde bir gencin patlattığını ve kendisini de orada Yunan askerlerinin öldürdüğünü herkes söylüyor” ifadesinden yola çıkıldığını vurguluyor.
Armağan, işgal sırasında İzmir’de bulunmayan Apak’ın “herkes söylüyor” ifadesiyle bir efsanenin başladığını, bu cümlenin Hasan Tahsin’in kahramanlığına kanıt sayıldığını, 70’lerde heykelleşen bir efsaneye giden yolun taşlarının döşendiğini dile getiriyor.
Genelkurmay’ın ilk kurşunun Hatay’ın Dörtyol ilçesinde atıldığını tescil ettiğini hatırlatıyor Armağan. Ayrıca Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de Nutuk’ta Yunan’a ilk kurşunun 28 Mayıs 1919’da Ali Bey tarafından atıldığını anlattığına “Bu tarihe kadar Yunan kıtaatı hiçbir tarafta ateşle mukabele görmemişti” dediğine dikkat çekiyor.
İzmir’de anıtı dikilen Hasan Tahsin’in mezarının İstanbul Bülbülderesi’ndeki Sabetayist mezarlığında olmasına dikkat çeken Mustafa Armağan, işgal sırasındaki şehitlerin gerçek sembolü Albay Süleyman Fethi Bey adına yeni bir anıt yapılmasının gerektiğini belirtiyor.
DAMAT FERİT SEVGİSİ
Hasan Tahsin’in ilk kurşunu atan olmadığı tezini savunanlar onun bağımsızlık yanlısı konuşmaları ve yazılarının yanında bununla çelişen tutumlarının da bulunduğu görüşünde.
Eyüp Şahin, İzmir’in işgali öncesinde Hukuk-i Beşer gazetesindeki ifadelerinin Hasan Tahsin’in kendini kaybetmiş bir ruh haline sahip olduğunu gösterdiğini savunarak, “İşgallere ses çıkarmayan ve razı olan Damat Ferit Paşa ve yönetimine övgüler düzmekten ve onun etrafında toplanmaktan söz eden makaleler yazmaktan geri kalmıyor.
Damat Ferit Paşa’nın Meclisi Ayan’da mümtaz bir sima, yüksek bir şahsiyet olduğunu, devrin icabını ve ihtiyaçlarını takdir edecek bir hüviyette olduğunu belirtiyor. Damat Ferit’in tehcir meselesi ve diğer konularda İttihat Terakki yöneticilerini tutuklatmasına destek veriyor. Divan-ı Harpleri de açıkça destekliyor” şeklinde bilgi veriyor.
Hasan Tahsin’in çelişkili hallerinin açık olduğunu anlatan Şahin, “İktidara batılılışmayı tavsiye ediyor. Açıkça biz batılılaşmazsak, hamilerimiz bizi zorla medenileştirirler derken halkı da isyana teşvik ediyor” diyerek bu çelişkiyi izah ediyor.
Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün konuya ilişkin görüşleri ise ünüyle orantılı biçimde hayli keskin. Eserlerinde İzmir’de ilk kurşun anıtı olmasını “Bir tarih tuluatı” diye niteleyen ve işgalcilere karşı ilk kurşunun İskenderun’da atıldığını ifade eden Yalçın, “Bezmi Nusret Kaygusuz anılarında Hasan Tahsin’in her türlü direnişe karşı olduğunu, İngiliz yanlısı Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti üyesi olduğunu, İzmir’de baş yazarlığını yaptığı Hukuk-i Beşer gazetesinde de aynı rengi taşıdığını ortaya koyuyor. Bu gazete cemiyeti tamamen Prens Sabahattin’e bağlamaktadır diyor... Hasan Tahsin gözü dönmüş bir ihbarcıdır. Gizli direniş yuvalarını, işgal kuvvetleri delegelerine açıklamayı açıkça savunabiliyor. Böyle bir insanın bir direnişçi olmasını imkan dahilinde görmüyorum” şeklinde yazıyor.
Tarihçi Yılmaz Dikbaş’ın, Atatürkçüler Yenildi isimli kitabındaki bilgiler de ilginç. Buna göre Hasan Tahsin, Mondros’tan sonra “İngilizlere güvenmek görüşünü” savunuyor. Ali Kemal, Saffet Lütfü gibi İngiliz işbirlikçilerinin ön ayak olduğu Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyetini kuruyor İzmir’de. “Bizi yenen devletleri kızdırmamak, gücendirmemek gerekir. Ancak bu sayede Anadolu’yu elde tutma imkanı vardır” diyor. İngiltere, Fransa ve Amerika’nın insanlığa eşitliği savunan güçle olduğunu düşünüyor.
İşte böyle...Napolyon’un “Tarih üzerinde anlaşılmış bir yalanlar silsilesidir” dediği söylenir. Yalanlar silsilesi mi bilinmez ama üzerinde anlaşılmadığı açıkça görülüyor.
Bahri OKUMUŞ