Sosyal medyanın hangi mecrasında olursanız olun, kim ya da hangi amaçla bulunursanız bulunun, paylaşacağınız minik bir alıntı için bile eleştiriye açık olmalısınız. Hatta keyifle paylaştığınız bir resmin altına yazılacak yüzlerce olumlu, olumsuz eleştiriye karşı hazır duruma geçmelisiniz…
Hele bir de toplum tarafından tanınan, popüler bir isimseniz, ünlüyseniz çelik gibi sağlam sinirleriniz olmalıdır.
Tamam de ne, nereye kadar? Kim, neyi, nasıl, hangi sınıra kadar eleştirebilecek?
Sosyal medyanın sağladığı nimetlerden yararlanmak varken; bunu içimizdeki hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, empati yoksunluğumuz, saygı kalıplarımızın yeteri kadar gelişmemesi ile birleştirerek neden negatif eleştirel platformu haline getiriyoruz ki?
Herkes her istediğini, düşündüğünü söyleyecek(Yazacak) bunu da düşünce ve ifade özgürlüğü adı altında yapacak! İyi de özel hayata müdahale etme(me) edebini, kişisel haklara saygıyı nereye sıkıştıracağız? Bu değerlere nerede yer bulacağız?
Hümanizm, hoşgörü kavramlarını ahlaki değerler kavramında nereye yerleştireceğiz?
Yani sap ile saman nasıl ayrılacak?
İstemediğimiz, sevmediğimiz kişileri sanal dünyada takip etmeme hakkımız varken nasıl da acımasızca, hiç düşünmeden yargılayabilme hakkına sahip olabiliyoruz ki ?
Nerede kaybettik bu hoşgörüyü Facebookta mı? Twitterda mı? İnstagramda mı?
Hoşgörünün sembolü Mevlana’dan özlü sözler paylaşıyoruz ya, kişisel gelişim kaynaklarından pozitif enerjiler yolluyoruz ya, ‘’YARADILANI SEVERİM, YARADANDAN ÖTÜRÜ!’’ deyip duruyoruz ya!
Peki bu senden-bendencilik, sevdiğimi beğenme, sevmediğimi yerden yere vurmacılık nedir?
Toplumsal olarak bizim nereden nereye geldiğimizi öyle dramatik bir şekilde özetliyor ki bu durum!
Türkiye nereye mi gidiyor? Girin sosyal medyanın herhangi bir mecrasına, okuyun birkaç yorum, ama öyle ayırım yapmayın, daha geniş açıdan bakın. Bakın ve görün ki biz çoktan biz olmayı yitirmişiz. Biz bize kin, nefret kusar olmuşuz…
Aman değmesin ‘’SOSYAL MEDYA’’…
Keyifle Kalın…