21 Kasım 2024, Perşembe Web TV Foto Galeri Sosyal Medya Mobil Uygulamalar Arşiv
 
 
Bahri Okumus

TEKNOLOJİ ÇAĞINDA TÜRKÇENİN SEYRİ

Teknolojik gelişmeyi yalnızca insanlığın ilimde ve fende ulaştığı noktaya paralel olarak yaşamı kolaylaştırdığı kabul edilen buluşlara indirgemek yanıltıcı bir bakış açısı olur.

Bilgi ve teknoloji üretemeyen ülkelerin, siyasi, kültürel ve ekonomik bağımsızlıklarını da yitirdikleri bilinen bir gerçek. 

İçinde bulunduğumuz dönem “İletişim ve teknoloji çağı” diye adlandırılıyor. Teknolojik gelişmeler, artık “büyük bir köy” diye tanımlanan dünyayı ve toplumsal yaşamı daha önce görülmemiş bir hızla dönüştürüyor. Neredeyse her gün, anlamak zorunda bırakıldığımız yeni yeni kavramlar karşımıza çıkıyor.

Özellikle 40 yaş ve üzerindekiler için baş döndürücü olan bu değişimin, iletişimin yegâne aracı olan dili etkilememesi elbette söz konusu olamaz. Türkçe özelinde mesele ele alındığında ise “Türkçenin teknolojik gelişmelerden nasıl etkilendiği” konusunda sağlıklı bir hüküm çıkarmak için Tanzimat’tan bu yana dil sahasında olup bitenlere bakmak gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Zira Türkçenin hangi mecrada yol alması gerektiği konusunda aydınlar arasında neredeyse 100 yıldır devam eden bir tartışma söz konusudur. Batı, 19. Yüzyıldan itibaren dünyada gelişmişliğin ve medeniyetin simgesi haline gelmiş, Türk ve İslam dünyasının lideri konumundaki Osmanlı ise eski gücünü büyük ölçüde yitirmiştir.

Batı karşısında “geri kalmışlığın” kabul edilmesiyle birlikte, çağı yakalayabilmek amacıyla yapılan düzenlemeler akim kalmış, beklenen sonuçlar elde edilememiştir. Bu süreçte halkın bilgi ve eğitim düzeyi artırılmadan, yeterli kamuoyu desteği sağlanmadan değişimin ve gelişimin de mümkün olamayacağı fark edilmiştir.

“…Çeşitli alanlarda gereksinim duyulan “ıslahat” hareketlerinde halkın desteğini almak isteyen yönetim, bu konularda halkı bilgilendirmek ihtiyacını duyar. Bu ihtiyaç, ister istemez halkın anlayabileceği bir dili kaçınılmaz kılar… Tanzimat sonrası nesirdeki asıl planlı sadeleşme Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp’ın II. Meşrutiyet’ten sonra (1911) başlattıkları Yeni Lisan ve Millî Edebiyat hareketiyle mümkün olur...” ( Çetişli 2018:15)

Bu dönemdeki dilde sadeleşme hareketlerinden kasıt; yalnızca okumuş, küçük bir zümrenin anlayabildiği ve söz dağarcığı içinde önemli yer işgal eden, Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin dilden atılmasıdır.

Esasen Tanzimat sonrasında başlayan dili sadeleştirme çabalarının üzerinde Cumhuriyetin ilk yıllarında da önemle durulmuş ancak iş, Arapça ve Farsça kökenli ne kadar kelime varsa dilden atılması hareketine dönüştürülmüştür. Öz Türkçecilik diye adlandırılan bu hareketin öncülerinin, Türkçenin İslamiyet öncesi dönemine odaklanması, “asıl amacın dili sadeleştirmek değil Türklerin İslam’la olan bağını kesmek olduğu” eleştirilerine yol açmıştır.

Bu süreçte Atatürk’ün de Falih Rıfkı Atay’a bu çalışmaların bir çıkmaza girdiğini ve bu çıkmazdan dili kurtarmak gerektiğini söylediği bilinir. Buna rağmen Atatürk’ün vefatından sonra Öz Türkçecilik politikası büyük ölçüde etkisini sürdürmüştür.

Buna tepki gösteren aydın kesimin bir bölümü halkın yüzyıllardır günlük yaşamda kullandığı, atasözlerine, deyimlere girmiş kelimelerin bile “kökeni Arapçadır, Farsçadır” diye dilden atılmaya çalışılmasını “barbarlık” diye nitelemiştir.

“… Tarladaki köylünün, fabrikadaki işçinin, okuldaki çocuğun ve sokaktaki her sınıf vatandaşın anladığı kullandığı ‘akıl, şuur, zekâ, vicdan, kalp, beden, ruh, can, namus, şeref, haysiyet, din, iman, kitap, kalem, defter, dünya, ahiret, cennet, cehennem, vatan, millet, devlet, şikâyet, zafer…’ gibi yüzlerce kelimeyi masa başında hem de ehliyetsiz kimselerin yalan yanlış uydurdukları “sözcüklerle” değiştirmeye kalkmak barbarlıktır.” (Hacıeminoğlu 2011: 34)

Buna karşılık kimi yazarlar eski kelimelerin kullanılmasını bir çeşit gericilik saymaktadır.

“… Çoktan beri Türkçeleri de olan sözcükler, eski karşılıklarıyla öğretiliyor hala. Onlar da ‘nesil, kanun, harp, riya, mazeret, muaşeret’ gibi sözcükleri kullanmakta bir sakınca (ya da “mahsur”) görmüyorlar. Bariz sözcüğü nereden takılmışsa dillerine bunu kullanıyorlar… ‘Size bir misal vermek istiyorum’ biçimindeki bir sözü 18-20 yaşlarındaki bir gencin ağzından duymak da insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor.” (Hepçilingirler 2011: 267)

Günümüzde durum

Teknolojik gelişmelerin, kadim bir dil olan Türkçeye etkisini, son yüzyılda ortaya çıkan bu keskin ayrışmanın oluşturduğu atmosferi dikkate almadan irdelemek pek mümkün görünmemektedir. Bugün gelişmiş Avrupa ülkeleri ve ABD’nin temsil ettiği Batı uygarlığı yalnızca teknolojinin değil, dünyaya hâkim olan yaşam kültürünün de üretildiği merkezdir.

Bu bağlamda özellikle 1983’den sonra nispeten dışa kapalı olan ekonomik yapısını terk ederek, liberal politikaları benimseyen Türkiye, Batı kültürünün etkilerine yoğun biçimde maruz kalmıştır. Öyle ki çağdaş uygarlık düzeyine erişmenin yolunun ülkenin yüzünü batıya dönmesinden geçtiğini savunagelen kesimler bile 1980’lerin son döneminde bu hızlı değişimden rahatsızlık duymuştur.

Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun 1988’de sahnelenen Deliler adlı oyununda bu değişim keskin biçimde hicvedilir. Sekiz yıl akıl hastanesinde kalan baba (Metin Akpınar) iyileşip eve döndüğünde gördüklerine dayanamayıp, en sonunda “ben geldiğim yere dönüyorum” der.

Muhafazakârlık da yeni liberal düzen de oyunda “Hem türban moda hem anadan üryan moda” diye eleştirilir.

Hastaneden çıkan adamın torunun dilindeki “Selamun hello”, “Ooo yes velkam velkam vesselam”, “Veri gud ve messut” gibi ifadeler, İngilizcenin en kaba biçimiyle Türkçeye nüfuz etmesine yönelik bir tenkittir.

Teknolojik gelişmelerin ve post modern diye adlandırılan çağın bugün bizi getirdiği noktada ise Türkçe, aksi iddia edilemeyecek derecede İngilizce kelimelerin istilasına uğramış vaziyettedir. Belli başlı TV, radyo kanallarının neredeyse tamamın adları İngilizcedir.

Sokaklarda, caddelerde Türkçe tabela görmek nadiren mümkündür. Türkçe söylenişe uygun biçimde sözlüğümüze girmiş “grup” kelimesi artık “group” diye yazılmakta, Fransızca kökenli olmakla birlikte kullanımı “kuaför” biçiminde yaygınlaşan sözcüğün tabelalarda “couffiur, couffour” vb. yazılışlarına rastlanmaktadır. Bu konuda sayfalar dolusu örnek bulmak zor değildir.

Diğer taraftan İngilizce kelimeleri bir ABD’li gibi telaffuz edemeyenler alay konusu olmakta, kimi spor spikerleri, yabancı futbolcuların isimlerini orijinal haliyle telaffuz edebilmek için adeta çırpınmaktadır.

Bir yabancının Türkçe isimleri kendi aksanıyla telaffuz etmesi sevimli ve sempatik bulunmakta; ancak örneğin Türk bir radyo sunucusu, çalıştığı kanalın adını doğal aksanıyla “Pavır efem” diye telaffuz etmekten adeta utanmakta “Poaaaveeerr efm” diyebilmek, bir ABD’li gibi ses çıkarabilmek için kendini paralamaktadır.

Bu örnekler Türkçenin asıl sorununun yeni bir kavramı karşılamada beliren ihtiyaca binaen, yabancı dillerden kelime almaktan ziyade, aşağılık duygusu içinde yabancılara benzemeye çalışmaktan kaynaklandığını ortaya koymaktadır.

Yeryüzünde başka dillerden sözcük almamış, saf, katışıksız bir medeniyet dilinin olmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla Türkçeyi bozacak olan başka dillerden sözcük almak değil, Batıya öykünme ve onun her şeyini taklit etmeye çalışma halidir.

Batı yapıyorsa iyidir!

Sıkıntı “Batıda ne varsa iyidir ve Batı ne yapıyorsa doğrudur” saplantısındadır.

Gelişen teknolojiye ve buna paralel ortaya çıkan yeni yaşam biçimlerine uyum sağlama bağlamında; ortaya çıkan yeni kavramları karşılamak için yeni sözcükler üretirken, Türk dilinin özgünlüğünü koruyabilmenin yolu öncelikle bu aşağılık duygusunu yenmekten geçmektedir.

Bunun için ihtiyaç duyulan şey bir dil mühendisliği çalışması değildir. “Dron” yerine “uçangöz” , “selfie” yerine “özçekim” dedirtmeye çalışmak ya da “first lady” unvanına karşılık “baş bayan” gibi kelimeler üretmek Türkçeyi teknolojik gelişmelere karşı korumaz.

Zaten üretilen bu ve benzeri sözcüklerin benimsenip kullanılmadığı, üstelik bazılarının espri konusu olduğu görülmektedir. Diğer yandan teknolojinin hayatımıza soktuğu bir nesneye karşılık bulunan “bilgisayar” kelimesi, anlamı mükemmel biçimde karşılamaktadır. Sözcüğü kimin ürettiği belirsizdir. Birileri “kompüter yerine bilgisayar” denilsin demediği halde kullanıma girmiş ve benimsenmiştir.

Yeni sözcüklerin doğal bir seyir izleyerek dile girmesi tercih edilmelidir.

Dili korumanın ve bir standart oluşturmanın yolu görüldüğü gibi belirli bir merkezden yeni sözcükler üretmekle mümkün olmamaktadır. Türkçeye; geçmişte yoğun biçimde etkisinde kaldığı Arapça ve Farsçadan girmiş, anlaşılması zor kelimelerin atılması amacıyla başlatılan “sadeleştirme hareketi” kaçınılmazdı, gerekliydi. Ancak, bunun topyekûn bir tasfiyeye dönüştürülmesi de dili belirgin şekilde kısırlaştırmıştır.

Diğer yandan bir şekilde kullanıma girmiş yeni kelimelerin de “uydurukça” diye belirli kesimlerce adeta hor görülmesinin Türkçeye yararı yoktur. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devam eden bu keskin kutuplaşmanın en azından yumuşatılması, teknoloji ve iletişim çağının olumsuz etkilerinden Türkçenin korunmasının önünü açacak bir gelişme olacaktır.

Kaynakça

Çetişli İ. (2018). Cumhuriyet Devri Türk Nesri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi

Eminoğlu N.H. (2011). Türkçenin Karanlık Günleri. (2011). İstanbul: Umut Matbaacılık

Hepçilingirler F. (2005) Türkçe “Off”. İstanbul: Melisa Matbaacılık

21 Mayıs 2020 Paylaş
 
Bu yazı için yapılan yorumlar ( 0 ) + Yorum Yaz

Yorum bulunamadı !..

 
facebook.com/HaberEgeli
 
Yazarın Diğer Yazıları
MAĞDURUZ DA MAĞDURUZ!
BEYİN İĞFAL ŞEBEKELERİ!
İNSAN BU, ŞEKİLDEN ŞEKİLE GİRER YA!
GERÇEĞİN YARISI!
ONUN ADI ADALET DEĞİL!
"Eski"nin yeri...
TFF FARKINDA MI TUZ KOKUYOR
ACIKLI KOMEDİ!
LÜTUF İSTEMEK, KÜME DÜŞMEKTEN EVLA MI?
TEKNOLOJİ ÇAĞINDA TÜRKÇENİN SEYRİ
DİJİTAL FİLOZOFLAR!
BATI'NIN TEZEĞİNDE BONCUK ARAYANLAR
KURAL HATASI NE DEMEK?
Bayan "kadın" demek değildir!
Alaturka olamamak
Aziz Yıldırım'dan özür
Hakaret deyince siz ne anlıyorsunuz?
AA Genel Müdürü neden sessiz?
Galibiyet hasretini çıkarmak!
Ne...ne de...
 

WEB TV Tüm videolar
Deplasmanda plasebo
 
Şeyhim kainata alışamadım
 
 
FOTO GALERİ Tüm galeriler
 
 
 
? Anket
 
   
Spor Kent Haberleri Politika Ekonomi Yazarlar Sağlık Eğitim Asayiş Kültür Sanat Yaşam Dünya Magazin
facebook.com/haberegeli twitter.com/haberegeli Google+   Anasayfam Yap
Sık Kullanılanlara Ekle
Künye
Sitene Ekle
İletişim

© Copyrigth 2013 haberegeli.com tüm hakları saklıdır
  Sitemiz abonesidir