Padişahlık ve krallıkların yumuşak karnı “veliaht şehzadeler-prensler”di. Avrupa’da da Osmanlı’da da pek çok şehzade-prens, rakip devletlerin elinde rehin olarak tutulmuş ve devamlı bir tehdit olarak kullanılmışlardır. Şehzade Orhan’ın Bizans’ta, Cem Sultan’ın Papalık ve Fransa’da rehin tutulmasını hatırlayalım. Kanuni’ya karşı kullanmak üzere, Şehzade Mustafa’yı da İran’ın rehin alma gayretlerini unutmayalım.
Modern zamanlarda, şehzade-prens rehineler yerine, coğrafî rehineler ikâme edildi. Kuzey-Güney diye, Doğu-Batı diye bölünmüş ülkeler, Lozan’da olduğu gibi paramparça edilmiş Osmanlı coğrafyası; en acı örnek olarak da Âzerbayca’ın gövdesine saplanmış Karabağ ile bölünmüş bir Âzerbaycan toprağı, coğrafî rehinenin birer örneğidir.
Rehine Şehzadelerden Rehine Dini Liderlere
20. yüzyılda ve günümüzde, veliaht şehzade-prenslerin yerini siyasî liderler aldı. En son Ukrayna cumhurbaşkanının Rusya’ya sığınmasını biliyoruz. Bir süre sonra, o şahsın Ukrayna’ya karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılırsa, şaşmayalım.
Biz, 1917 devriminden sonra yaşanan iç çekişmeler sonucu 1929-1933 yılarında Türkiye’ye sığınan Troçki’yi SSCB’ye karşı rehin olarak kullanamadığımıza yanalım. Gerçi o günlerde biz “Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede/Nerde kaldı gayrıya yardım ede” vaziyetinde, kendi derdimizle uğraşıyorduk. Üstelik SSCB’ye karşı rehine kartını oynayacak bir vizyona da sahip değildik. Zaten daha sonra Troçki Meksika’ya gitti.
20. yüzyılın en büyük rehine olayı Humeynî’nin Fransa’da 4 aylık ikamete icbar edilmesidir.
Humeynî, 1964 yılında İran’dan çıkarılır ve Türkiye’ye gelir. Bir süre Ankara ve Bursa’da kaldıktan sonra Irak’ın Necef şehrine gider. 1978’de Fransa’ya sığınır. Burada geçirdiği süre içinde, İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesi için çalışır ve nihayet 16 Ocak 1979 günü Rıza Şah’ın İran’ı terk etmesi üzerinde 1 Şubat 1979 günü İran’a döner.
Humeynî 1964-1978 arası Türkiye ve Irak’ta ikamet ederken, yani 14 yıl boyunca İran devrimi olmamış, Fransa’ya gittikten (6 Ekim 1978) 4 ay sonra olmuştur. Bunu sadece “olgunlaşma” ile izah etmek yanlıştır; 4 aylık Fransa rehineliği, İran devrimini hızlandırmıştır.
Tarih boyunca görülmüştür ki, rehineler zayıf ülkelere değil de hep güçlü ülkelere gitmiştir.
İmdiiii!...
Hocaefendi de vakti geldiğinde, Türkiye’ye karşı kullanılacak olan bir rehine midir?
1999 yılında ABD’ye gitti. 9 yıl sonra Foreign Policy ve Prospect dergilerinin düzenlemesiyle dünyanın 100 etkili entelektüeli listesine alınıp internet anketiyle birinci seçilmiştir. 2013 yılında ise Time dergisi, dünyanın en etkili 100 isminden birisi olarak ilan etmiştir.
En son, Financial Times gazetesinde yayınlanan yazısıyla Türkiye’ye karşı bir dünya lobisinin oluşması gayretine düşen Hocaefendi, acaba, dünya çapında bir parlatmaya mı tâbî tutuluyor?
Bütün bunlar, rehine ile tehdit etme şablonuna uyuyor. Acaba ABD, Hocaefendi’yi elinde Türkiye ve Ortadoğu’ya karşı bir rehine olarak mı tutuyor?
Yoksa yanılıyor muyum sevgili dostlar? Yoksa kendimi komplo teorilerine fazla mı kaptırdım? Ama unutmayın, bir inek diğer ineğe “Bu insanlar bizim yavrumuzu, sütümüzü almakla kalmıyor; bir de kesip etimizi yiyorlar.” demiş. Öteki, “İnanmaaa!.... Bunlar komplo teorisidir.” demiş.